22 Şubat 2010 Pazartesi

Başlık da yazamadım

Oooo epey olmuş yav :) Böyle yazı başlangıcı da olmaz ama, napalım başlayamıyorum bir türlü yazmaya. Tam 13 gündür yazamadım. Yazmayı bırak paneli açıp da blog bile okuyamadım. Son bir haftadır bi web projem var onunla uğraşıyorum, bitince zengin olacam :P biraz bunun yüzünden biraz da canımın istememesinden uğramadım buralara.

Kendimi yine ot gibi hissetmeye başladım. Boş boş bilgisayara bakıyorum, robot gibi kod yazıyorum, birisi msnden bişey dediğinde sadece gülüyorum, cevap bile veremiyorum. 

Yavaş yavaş toplanmaya başladım. Yarın itibari ile 1 aylık bir program çıkarmayı düşünüyorum. Gün, gün neler yapacağımı yazcam.

Okul da açıldı, amele gibi dersler başladı. 5. seneyi garantilediğimi öğrendim bu arada. Son sınıfın kredisini azaltmışlar, kaldığım dersleri temizleyemiycem.

10 gün kadar önce dayımın bi kızı oldu. Adını ne koymuşlardı unuttum valla şimdi :)  Anne tarafı, Ankara'ya akın gerçekleştirdi :) biraz da onlarla meşgul oldum. Dayımın evinin balkonunda bir Ankara manzarası var ki müthiş. Amatörce birkaç fotoğraf çektim, sağ tarafta görebilirsiniz.

Geçenlerde metroda birisini gördüm. Yüzü tamamen yanmış, kulakları kaybolmuş, dudağı şişkin kalmış. Parmaklar desen varla yok arası :( Çok kötü bir durumu vardı. Dedem geldi o sırada aklıma. Onun da bacağı yanmıştı, hastaneye yattı ancak 45 gün sonra iyileşemedi ve vefat etti. Yanık nasıl kötü bir şey iyi bilirim. Çok zor imtihandır... 

Düşündüm de herkesin bir derdi var. Özellikle hastalık derdi olanların sayısı çok fazla. Sonra etrafımdaki insanları düşündüm. Kimlerin ne derdi var diye. Gördüm ki bir kısım insanların, "Allah'ın rızasını kazanmak" gibi bir derdi var. Bunun için İslam'a hizmet ediyorlar. Bu insanların dünya adına çok fazla dertleri yok. Çünkü onların en büyük derdi, insanların Allah'ı bilmesi, ona ve dinine hizmet etmek. Bunun dışındaki dertler onlara küçük gelmekte ve zaten Rabbim onlara da dünyevi dertler vermemekte. Mesela bu insanlar çok nadiren hasta olurlar, başlarına çok nadiren bir bela gelir. Bir kısım insanlar da var ki, bütün dünya onların dertleri olmuş. Sürekli dünya ile meşguller ve sürekli de bir sıkıntıları var. Kimisi çok hasta, kimisi çok fakir, kimisinin ruh hali iyi değil... Böyle karşılaştırmalar yaparken gördüm ki, her insanın bir derdi var. Allah herkesi bir şekilde imtihan etmekte. O zaman derdimiz Allah rızası olsun ki, hem dünyevi dertlerden kurtulmuş olalım hem de sevap kazanalım. Çok kârlı bir dert bence ;)

Bu aralar maddi durumlar iyi değil, evde bu yüzden de huzursuzluk var. Babamın işsiz olması iyice psiklojisini bozdu, aynı şekilde annemin de. İki psikolojik sürekli tartışır oldular. Aslında ikisi de gayet dindar ve tevekkül sahibi insanlardır ama, bu işsizlik 1 seneyi aşınca, bir de girişilen her çabanın sonucu zarar olunca artık sorun olmaya başladı. Bir baba için en zor şeylerden biri olsa gerek işsiz kalmak. 

Hizmete geri döndüğümü yazmıştım ya:  döndüm dönmesine dee hâlâ sıkıntılarım var. Bir türlü kendim isteyerek iş yapamıyorum. Abilerimin demesiyle de yapmak içimden gelmiyor. Zorlamam lazım galiba kendimi. Hemen olmuyor diye pes etmemem lazım gibi. Ama arkadaşım onlar da daha gelir gelmez, yeni oluşmaya başlayan bi hizmet alanın başına koymuşlar beni. Yahu ben zaten zar zor çalışıyorum bir de böyle yapıyolar. İşin zor tarafı, ben zaten yazın bu alandaki hizmetin başlangıcını yapmıştım, temelleri atmıştım sonra asıl işin sahibine devretmiştim. O da tabi ilgilenememiş, tıpkı benim lise hizmetleri ile ilgilenememem gibi :( şimdi sil baştan başlıyacaz :(

Cumartesi günü Ankara'lı yazılımcıların atöyle çalışmasına gittim. Orda bluekid diye birisi vardı. Yapay zeka hakkında bi sunum yaptı. Adam hoabi olarak ilgileniyor bununla. Yaptığı projeler yükseklisans bitirme projesi olabilecek seviyede :) Öyle piskopat bi programcı :) İşin güzel yanı, bu kişinin dindar birisi olması. demek ki neymiş, dindar olmak, iyi mühendis ya da herhangi bir meslek adamı olmaya engel değilmiş. Helal olsun diyorum. 

Bu gün blogları okurken gördüm de mimlenmişim.Beyaz Gül mimlemiş beni. Kendini 7 maddede anlat demiş. Kekşe 70 soru olsaydı da bana kendini anlat demeseydi :) ben hiç kendimi anlatamam ki. Anlatabilsem zaten, profilimdeki hakkımda yazısını yazardım :) Ama napalım artık bişeyler yazcaz  ama ne zamana yazarım bilmiyorum. Kaç kere başlarım yazmaya sonra geri silerim... :)

13 günün acısını çıkarır gibi yazdım. Bu kadar yeter :) Bana bol bol dua edin desem eder misiniz? :)

9 Şubat 2010 Salı

Her şeyi alttan alan Rabbime hamdolsun

Bu sözü friendfeed'de gördüm ve şuan bana bişeyle çağrıştırdı yazmak istedim. Bugün öğrencilerim beni fena halde sattılar. Tam 10 saattir gelmediler. Çok kızgınım şuan onlara. Biz bu kampı, onların iyilikleri için, maneviyatlarını tazelemeleri için yaparken, bunun için zaman, para, emek harcarken, onlar nerde olduklarını bile haber vermiyorlar. Mümkün olduğunca sıkmamaya çalışıyorum. PES oynayalım diyorlar, oynatıyorum. Film izleyelim diyorlar izletiyorum. Yemeklerini dışardan özel söylüyorum. Sofralarını bile ben serip kaldırıyorum. Ama buna rağmen vefa gösterip de gelip iki sayfa kitap okumuyorlar. Üstelik, dediğim gibi, okuyacakları kitaplkar da onların maneviyatlarını korumaları için. Yani iyilikleri için.

Şimdi başlıkla ne alakası var diyeceksiniz. Şöyle ki; insanoğlu da tıpkı benim öğrenciler gibi. Rabbimiz bizim için bir kamp ortamı kurmuş. Bu ortamı nimetlerle süslemiş. Demiş ki, biraz çalışın ahiretiniz için sermaye biriktirin. Üstelik bizi çok da sıkmıyor. Dünya zevklerini tatmamıza izin veriyor. Günde sadece 5 vakit namazı kılmamız yetiyor. Ancak biz, tıpkı öğrenciler gibi vefasızlık gösteriyoruz ve, 24 saatin 1 saatini alan namazı bile kılmıyoruz.

Öğrencilerim geldiğinde, onlara kızmayı düşünüyorum. Hele imkanım olsa, dövmeyi bile düşünürüm. Afeetmeyi düşünmüyorum. Mutlaka bir ceza vermeliyim yaptıklarının karşılığında. Ama Rabbimiz öyle değil. Ne kadar geç gelirsek gelelim affediyor. Önemli olan gelmeniz diyor. Geldiğiniz vakitten önce yaptıklarınızı bir anda siliyor. Adeta bize ceza vermemek için bahaneler arıyor. Her zaman alttan alıyor.

İşte bu yüzden, "Herşeyi alttan alan Rabbime hamdolsun" diyorum.

Çok Şükür

Uzun zaman olmuştu hizmetten ayrılalı. Aslında sadece 3 ay oldu ama bana çok uzun geldi. Ayrılma dediğim de tam anlamıyla ayrılma değildi. Manevi olarak bir bunalıma girmiştim ve hiçbir iş göremez hale gelmiştim. Üstümde bulunan vazifenin hakkını veremediğim için geçici bir süreliğine ara vermeyi düşünmüştüm. Ailemin bulunduğu şehirde okuduğum için, kendi evime geri döndüm. Kaldığım hizmet evinden ayrıldım. Bir süre kendi evimde kalıp maneviyatımı geliştirmek, kitap okumak, kendimle baş başa düşüncelere dalmak ve düşüncelerimi değerlendirmek, irdelemek istiyordum.

3 ay kadar sonra bugün yeniden hizmet evindeyim ve şuan bu yazıyı da yatmak üzere olduğum yatakta yazıyorum. Bir ara internet fırsatı bulursam yayınlarım. Şuan bir kamptayım. Gerçekten de özlemişim hizmeti. Çok uzun olmayan 3 ay gibi bir sürede o kadar çok özlemişim ki evin her yerinde geçmişteki anılarımı yaşıyorum. Her sohbetimizde eski sohbetleri, ‘hey gidi günler’i hatırlıyorum. 9 yıl sonra ilk defa hizmetten uzak kalmıştım. Abilerle yaptığımız sohbetleri, öğrencilerle yaptığımız geyikleri, ev cemaatiyle içtiğimiz çayları özlemişim. 

Rabbime binlerce şükür olsun ki, beni çok uzak tutmadı hizmetten. Tamamen uzaklaşmamı engelledi. Her şeyde olduğu gibi şüphesiz bunda da bir değil binler hayır oldu. 3 ay önce ara verme kararı alırken, ‘hizmet sadece burada değil ki başka yerlerde de hizmet olur’ diye düşünüyordum. İyi bir mühendis olursam hizmet etmiş olurum, iyi bir öğrenci olursam hizmet etmiş olurum, etrafımdaki insanlara gelecekleri adına bir şey katarsam hizmet etmiş olurum diye düşünüyordum. Doğru aslında bunlar da birer hizmetti ama hepsi dünya hayatına yönelik hizmetlerdi. İnsanların dünyalarını daha güzel yapabilme hizmetiydi. Şüphesiz bunun da Allah katında bir değer vardı ancak, iman-ahiret hizmeti ile kıyaslanamazdı bile. Asıl hizmet insanların ahiretlerine, kalplerine, maneviyatına yapılan hizmetdi. Zamanla bunu anladım.

3 ay boyunca yaptıklarıma şöyle bir baktığımda çok da bir değeri olmadığını görüyorum. Bu süreci yine devam ettireceğim ancak bunun yanında asıl hizmet olan, iman hizmetini daha çok özen göstererek yapmam gerekiyor. Her iş için değeri kadar çalışmak gerekiyor. Dünya hizmetlerine de ahiret hizmetlerine de değeri kadar çaba sarfetmek gerekiyor. Böyle yaptığım takdirde dengeyi sağlamış olurum. Ne dünyadan uzak kalmış, ne de ahiret hizmetlerini aksatmış olurum.

Dünya beni, kendine öyle önemli gösterdi ki, bu hizmeti ikici plana atabilecek düşünceye gelmiştim. Önce dersleri bahane etmeye başladım. Çalışamıyorum, iyi gitmiyor, derslere giremiyorum demeye başladım. Daha sonra, kendimi geliştiremiyorum, iyi bir mühendis olamayacağım; bir Müslüman işinin en iyisi olmalı, bu yüzden kendimi dersler dışında da geliştirmeliyim düşüncesine daldım. Ama fark edemedim ki bunları hizmetteyken de yapabilirdim. Önemli olan zamanı değerlendirmesini bilmek, gereksiz işlerden uzak durmaktı. Ama olmadı ve en sonunda ayrıldım. Daha sonra baktım ki derslerim yine aynı gidiyor. Bir sürü vaktim olduğu halde, ben yine derslere giremiyorum, yine kendimi geliştirmek adına hiçbir şey yapamıyorum. Bu duruma bahaneler uydurdum. Yok çalışma ortamım iyi değil, masam şöyle, sandalyem böyle, odanın duvarları öyle… Bu bahaneleri de çözdükten sonra baktım ki durumda hiç değişiklik yok. Dün bu kampa geldikten sonra anladım ki, asıl sorun hizmet değil, benim kafammış. Kendi kafamda sürekli bahaneler uydurup, şeytanın söylediklerine kafa sallayıp manevi alemlerden uzaklaşmışım. Öyle ki namazlarımı kılmaz olmuştum. Sürekli dini değerleri eleştirir, onları irdeler hale gelmiştim. 

Neyse. Artık buradayım ve amacım belli. Hem dünya adına hem de ahiret adına değeri kadar çalışmam gerektiğini biliyorum. Zaten ahretini güzel eden insanın, dünyası da güzel olur. İnsanın, ahiretini güzel etmek için yapılan şeyler, arka planda dünyasını da güzelleştiriyor.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Fedakârlık...

Gençliğim dedim,
Ver! dediler.
İstikbalim? dedim,
Yok! dediler.
Kanım? dedim,
Dök! dediler.
Canım? dedim,
Milletin dediler.
Sevdim !...
Suçtur ! dediler.
Ve
Çığlıkla yarıldı karanlık,
Sevgimi
Çarmıha gerdiler...

Muhsin Yazıcıoğlu