26 Nisan 2010 Pazartesi

En az 3 çocuk :)

Dün amcam geldi bize. Kendisi İzmit'te oturuyor, babannemi ziyarete gelmiş. Amcam tabiri caizse çok kaynak adamdır. Gençle genç olur, çocukla çocuk olur. Ama en önemli özelliği sıkması :) Anlattıklarını öyle büyüterek anlatır ki, kendinizi tutamaz gülersiniz. Hani bi Ziyaaaaa vardır :) Yeğenlerine aslan avını felan anlatırken abisi "atma ziyaaaa" der :) Amcam da bize anlatırken babamın bunu dediğini duyar gibi olurum :) Ama biz öyle anlatmasını severiz amcamın. Anlattıklarını en az 1/3 ile çarpıp öyle inanırız :) Dün konuşurken bişey dedi. Ben küçükken sizin gibi olmaya özenirdim dedi. Benim ne hala oğlu var ne amca oğlu ;bir kardeşim vardı (babam) başka da kimse yoktu. Mahallede kavga ettiğimiz zaman adamlar sülalesini toplardı, biz iki kişiydik, tabi dayak yerdik dedi :) Büyük ailelere hep özenmiş. O böyle diyince düşündüm de haklıydı aslında.

Benim 4 halam 1 de amcam var. Ben çocukken 1 halam hariç hepimiz aynı şehirdeydik ve evlerimiz de yakındı. O yüzden hep gider gelirdik biribirimize. Çocukluğumda hala, amca oğullarından başka arkadaşa pek ihtiyacım olmadı diyebilirim. Hep onlarla oynardık, kavgaya da onlarla giderdik (her ne kadar kaçsalar da) :) Amcam gibi öyle akrabasızlık çekmedik yani. Anne tarafım ise tamamen bir mahalle biribirine akraba olduğu için orda hiç mi hiç eksiklik hissetmedik. En çok anne tarafını sevmemizin sebebi de oydu heralde. Hem seyrek gitmemiz hem de orda hiçbir zaman arkadaşlsız kalmamamızdı. Hala daha insan akraba yaşıtlarını düşündükçe arkasına sağlam bi yastık konumuş gibi hissediyor. İçini bi gurur kaplıyor sanki. Biz büyük aileyiz be diyor :)

Şimdi başlığa gelelim :) Babamlar 6 kardeşmiş. Babannem çok zorluk çekmiş ama şimdi meyvesini topluyor. Babamın 2 ya da tek kardeş olduğunu düşündüm de, çocukluğumuz çok eksik geçerdi heralde.  Pek tekin olmayan mahallemizde sokağa çıkamadığımız için, evin bahçesinde de oynayacak kimseyi bulamazdık. Amca, hala, teyze, dayı çocukları her zaman için en iyi arkadaşlar olabilir. O yüzden siz başbakanı dinleyin, torunlarınızın yalnız kalmaması için en az 3 çocuk :P :D

21 Nisan 2010 Çarşamba

Kemal abiden mim gelmiş, gendi gelsin... :)

Pek muhterem Kemal bey abimiz bizi mimlemiş. Bi de sonunda mırın kırın etmeyin demiş. Delikanlı adam mırın kırın etmez. Neyse bu kadar boş laftan sonra soruyu cevaplıyalım. Sanal alemdeki  en çok sevdiğiniz 5 arkadaşınızı yazın demiş. Aşağıda bu 5 kişiyi görebilmektesiniz.

1-) ismi lazım değil:) diye bi ablamız var onla başlıyalım :) Kendisi ile FF'de tanıştık sonra msn muhabbeti felan derken abla kardeş olduk. Çoğu sırrımı bilir :) Bi açıklarsa var ya yandık :D Ama yapmaz o bilirim. Daha bir kere olsun şaka yoluyla bile açıklarım demedi. Bir kere olsun ne kalp kırdı, ne de kalbi kırıldı. Allah yolunu her daim açık etsin.

2-) İkinci sırada Oğuz abi var. Onunla da FF'de tanıştık. Bir projesi vardı yeni yayınlamıştı, benim de hoşuma gitti. Hem işime yaradı hem de destek vermiş oldum. Sonrası yine msn muhabbeti, Ankara'da buluştuk. Epey bi sohbet ettik. Hayatıma yön verirken fikirlerini aldığım insanlardan birisidir. İnşallah hep böyle devam ederiz.

3-) Betül diye bi kardeşim var bir de. Onu da FF'de tanıdım. Bizim bi msn grubu vardı adı "örgüt"dü lideri de Bidost'du (o örgütü artık siz düşünün) :) Orda tanıştık kendisi ile. Örgüte almak için mülakatını ben yapmıştım :P Zar zor geçmişti :P Şaka bir yana, bir erkek kardeşim vardı şimdi de bacım oldu. Rabbim ona da bol bol sabırlar versin. Çok güzel şeyler bekliyor olacak onu.

4-) Eh ayıp olmasın diye bu mim'in sahibi Kemal abiyi de analım :) Rahmetle anıyormuş gibi oldu bu ama neyse :) Kemal abiyle de FF'de tanıştık heralde. O daha önceden benim eski blogumu takip ediyormuş. Sonra FF'de muhabbete başladık. Aslında çok da muahabbetimiz yok diğerleri gibi ama niyese karşılıklı bi kan kaynaması var :) Kendisi de demiş İzmir'de beni görmeye gelmedi. Artık konuşmuyorum onla da. Bu mim de son muhabbetimiz olsun :P

5-) Geldik en zevkli kısma :D Bidost'u en sona bıraktım çatlasın patlasın diye :) Gerçi o şimdi kendi kendine "solistler en sona çıkar" diyecektir ama hiç kendisini kandırmasın :P Onla da FF'de tanıştık. Bu o zamanlar acayip ünlüydü FF'de. Herkes ona abone olurdu ama o kimseye olmazdı. Gören de Bill Gates zannederdi. Feedleri hep 100+ yorum alırdı :) Sonra ben abone oldum, Sonra o oldu bana bi dm attı "mafyamısın sen " diye. Öyle sardık muhabbete. Kemal abinin de dediği gibi delikanlı abladır. Bir baaayan olarak sadece bidoya LAN diye seslenirim, o derece delikanlı yani :) Severiz kendisini vesselam :)

6-) Ben ekstradan altıncı madde koyuyorum buraya ve bu sefer bir kişiyi değil, bir derneğin ekibini anlatmak istiyorum. Düşün Taşın Derneği'nin ekibi ile de FF'den tanıştık Çoktandır takip ediyordum kendilerini, bir gün Betül bizim örgüte gelince onun da Düşün Taşın ekibinden  olduğunu öğrendim. Zaman sonra İstanbul'a gittim ve tanıştım bir çoğu ile. En son da geçtiğimiz pazar günü kitap okuma etkinliğine katıldım. Çok sevdim ben onları. Her zaman içimden, keşke İstanbul'da olsam da ben de onlarla beraber çalışsam derim. 2 sene sonra onlar bu günleri anarken ben aaah keşke ben de olsaydım diyecem ama napalım, nasip kısmet.

Evet mim bu kadar. Farkettiniz mi bilmiyorum ama saydığım herkesi FF'den tanıdım. FF çok şey değiştirdi hayatımda. Birçok güzel insanı tanıdım. Yüz yüze görüştüğümüz kişi sayısı 40'ı geçmiştir heralde. O da benim için bir kapı oldu. İnsanları tanımamda bir vesile oldu. Daha da olacak inşallah. Haydin selametle

Ekleme: Mimi cevapladık da yaymayı unuttuk :)) O zaman ben de Kemal abi hariç burdaki herkesi mimliyorum. Blogu olmayanlar da msnden söylesin napalım :) (Bu durumda sadece bidost mimlenmiş oluyor :) )

19 Nisan 2010 Pazartesi

Buldum galiba :)

Neyi buldun diyeceksiniz :) Aslında buna bulmak denmez , farketmek denir. İçimdeki sürekli hüznün kaynağını farkettim. Genelde saklı olan ama bazen tavana vuran özlemin kaynağını farkettim. Geldiği zaman dünyadaki hiçbir varlığın gideremediği, kime anlatırsan anlat çare olmadığı, aslında her insanda olan bir özlem bu. İmam Rabbani nasıl tasvir etmiş bunu bakın:
Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine, ya Mevla'sını özlemiştir ya da Mevla'sı onu...Mevla'yı özleyen gönül ya hüznü bekler ya da hüzünlenir...Bela, gam ve keder Mevla'nın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır..Vurdukça Kendine çeker..(İmam-ı Rabbani)
Hani Leyla, Mecnun'u çölde bulur da Mecnun onu tanımaz. Aslında Mecnun Leyla'ya değil aşka aşıktır derler. Bu da onun gibi aslında. İnsan hep bir şeyi özler, daha doğrusu özlediğini zanneder. Ama o özlediğine kavuşsa bile yine içindeki özlem dinmez. Çünkü o özlem, birine ya da birşeye değildir. Senai Demirci, Mesnevi'den de yararlanarak bunu şöyle anlatmış:
Dinle neyden ki hikâye etmede, Hep ayrılıktan şikayet etmede Mevlânâ’nın mesel dünyasında, ney insanı temsil eder. İnsan da, tıpkı ney gibi, içinde nefes saklamaktadır. İnsanın her sözü, bir özleyişin ve bir ayrılığın ifadesidir. İnsanın iç çekişleri, aslından ayrı olmanın hüznünü, yuvadan uzak olmanın sancısını yansıtır. Kamışlıktan kopardıklarından beri beni, Feryadım ağlatır her kadını ve erkeği. Kamışlık neyin anayurdu ve evidir. İnsan da tıpkı ney gibi cennetten, yani yuvasından ayrılmıştır. Kalbinin ebedî muhabbetle doyduğu cennetten dünya gurbetine sürülmüştür. İnsan kalbi, tıpkı ney gibi, fena ve zevalin, ayrılık ve yokluğun yaşandığı bu dünyada, inceden inceye feryad etmektedir. İnsan ruhu olması gereken yerde değildir; geçmişe ait hüzünler ve geleceğe ait kaygılar, aslında hep bu uzaklığın sözsüz ve sessiz ağlayışından ibarettir.
İnsan aslında Rabbisinin yanından ayrıldığı için hep O'nu özlemektedir. O'na kavuşmayı beklemektedir. Bunu farkedemeyen benim gibi insanlar da bu özlemir birilerine ya da birşeylere yüklemektedirler. Sanki onları özlüyormuş gibi zannederler. Bu sevgiyi, özlemi başkalarına yüklediği için, onlardan da aynı karşılığı beklemketedir ama bulamaz. Bunun karşılığını yalnız Allah verebilir. Bu kadar sevgiye cevap sadece ondan gelebilir. 

Aslında benim bunları farketmemi sağlayan yazı  burada  Siz en iyisi onu okuyun, benim zayıf laflarımla anlatılabilecek bişey değil bu. İnşallah siz de bulursunuz benim bulduğumu.

Kitap Notları - Kırk Ambar -1

Bundan sonra bu blogdan okuduğum kitaplardan aldığım notları, kitabın beğendiğim kısımlarını, hikayelerini de paylaşmayı düşünüyorum. İlk olarak da şuan okumakta olduğum İskender Pala'nın Kırk Ambar kitabı ile başlamak istiyorum.
  • Aşk ve sevgi, ilâhi anlamda yalnızca bir hedefe, Sevgili'ye bakmak, beşeri anlamda ise aynı hedefe birlikte bakmak..

  • Cihân-ârâ cihân içindedir arayı bilmezler
    O mâhiler ki deryâ içindedir deryâyı bilmezler
     
  • Kendi hüsnn hûblar şeklinde peydâ eyledin
    Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temaşa eyledin
    (Ey yüce Allah! Kendi güzelliğini önce, güzeller suretinde görünür kıldın, sonra da dönüp âşıkların gözünden onu seyre koyuldun. Şimdi gören de sensin, görünen de...)
     
  • Dolaşur gül gibi elden ele peymane gönül
    Dökülür sonra senin gölgene mestâne gönül
  • Endişe-i akldan cüdâ kıl
    Aşk ile hemîşe âşinâ kıl
    (Akıllı olma kaygısından kurtar beni de, aşk ile içli dışlı eyla Allah'ım. /  Mecnunun, Kâbeye gidip akıllı olması için dua etmesi bekenirken ettiği dua :) )

  • Sümame bin Esrer anlatıyor: Hirakl manastırına girdim, orda bir direğe bağlanmış bir genç gördüm. Sordu:
    - İsmin ne?
    - Sümame
    - Kelamcı mı?
    - Evet.
    - Ey sümame uykunun lezzeti var mıdır?
    - Evet.
    - İnsan uykunun lezzetini ne zaman tadar o halde?
    Şaşırdım. Eğer uykudan evvel desem, hata etmiş olacağım. Uykudayken desem, uyuyanın aklı devrede olmadığı için yanlış olacak. Uykudan sonra desem, yine hatalı olacak çünkü artık uyanılmış. Utandım.
     
  • Ayıttı ol peri bir gün düşüne girüren bir şeb
    Sevincimden nice yıllar geçipdür görmedim uyku
    (Lütfedip, "bir gece rüyana gireceğim" diyen sevgilinin bu vaadine sevinmekten yıllardır uyku uyuyamadım)  :)

  • Bakma yâ Râb sevâd-ı defterime
    Onu yak âteşe benim yerime
     
  • Yan yüreğim yan
    Gör ki neler var
    Bu halk içinde
    Bize güler var
    Bu şiirde aslında ilk dizedeki yan kelimeleri yâr imiş. Yâr yüreğim yar / Gör ki neler var "Ey yâr hele yüreğimi yar da bir bak, gör ki neler var" anlamında.

Yeter Gönül



Yeter gönül yeter senden çektiğim,
Avuca sığmadın ele sığmadın.
Yıllar yılı gözlerimden döktüğüm,
Yağmura sığmadın, sele sığmadın

Gönül senin ile gitmek zor işmiş
Seni adım adım gütmek zor işmiş
Senile yolculuk etmek zor işmiş
Dağlara, taşlara, yola sığmadın.

Sen yoldaş değil de esir aradın
Esirin de oldum kusur aradın
Emellerin için asır aradın
Mevsime sığmadın, yılsa sığmadın.

Sen bitmedin ama ben artık bittim
Sazımla beraber peşinden gittim
Onu da emrine amade ettim
Perdeye sığmadın, tele sığmadın

Hizmet ettim hizmet sana her şeyle
Sonunda gocattın Arif'i böyle
Şiir mi yazmadım destan mı söyle
Kelama sığmadın, dile dığmadın.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Zor ve sıkıcı haftalar

Bu hafta çok sıkıldım ben. Okul bir yandan, içimdeki sıkıntı bir yandan bastırdı. Bir geçtiğimiz çarşamba günü bir kardeşimin annesinin vefat ettiğini öğrendim. Sanki benim annemmiş gibi üzüldüm diyebilirim. Ama sadece "gibi" diyebilirim, çünkü asıl üzüntüyü o bilir. Rabbim bol bol sabırlar versin, zor günleri atlatmayı nasip etsin. İnşallah annesinin de amel defteri kapanmayacatır. Ardında hayırlı evlat bırakanların amel defterleri kapanmaz diyor efendimiz, biz de böyle olması için dua ediyoruz.

Bu haftaler hem zor hem de sıkıcı haftalar. Senenin bitmesine 2 ay kaldı, vizeler de başladı tabi. Bugün ilk vizeye girdim. Sonuç yine hüsran. 45 dakikada 4 sayfalık sınavı çözmemizi istiyordu hoca. Zaten kendisi de biliyor yapamayacağımızı. Amacı, çok öğrenci kötü not alsın, kör sayesinde çok öğrenci geçsin. Ama ya bir kısım öğrenci iyi not alırsa? Böyle hoca mantığı nasıl olur anlayamıyorum. 8 yıllık bölümde bir tane 4.00 ile mezun olan öğrenci yok. Diğer üniversitelerde ise en az 3 er tane var. İyice sinir etmeye başladı beni bu okul, bi yerden sonra tak edecek. Daha iki gün önce asistan hoca ile tartıştık. Ömrümüz boyunca belki 10 kere kullanacağımız bir tabloyu ezberlememizi istedi. 

Bugün itibari ile İstanbul'da staj yerimi de ayarlamış bulunmaktayım. Kadıköy'de bir firmada yapmayı düşünüyorum bir aksilik çıkmazsa. Zaten bütün bu okul derdini, yazın İstanbul'a gitmenin hayaliyle çekiyorum yoksa hiç çekilmez :) 18 Nisan'da da İstanbul'da olacam inş. Kitap okuma etkinliğine katılıp, fikirsizlerle çay içecem :)) Çaylar onlardanmış öyle dediler :P

Hayatımdan özetler böyle, belki bugün bir de içimden gelen duygu ve düşünceleri yazarım. Son zamanlarda çok şey düşünüyorum ama hiçbirini yazamıyorum. Buraya geçince hepsi uçup gidiyor. Keşke düşünceleri aynı anda kağıda aktaran bir cihaz felan olsa da boşa gitmese onlar :)

6 Nisan 2010 Salı

Ben geldim :)

Ben bu blog yazma işini tutturamadım bir türlü. Friendfeed denen şey blog yazmamı engelliyor, çünkü orda kısa kısa anlatıyorum herşeyi. Blog yazmak için uzun düşüncelerinin, hikayelerinin olması gerekiyor. Bidost'un dediğine göre ff'den önce blog tutmaya başlasaydım böyle uzun zaman yazmadan duramazmışım. Aslında haklı da çünkü FF'de bir sürü blogcu var ve bloglarını da aksatmıyorlar.

Neyse efem, ben bir önceki yazımda acil eylem planı yaptığımı söylemişim ya onun ilk aşamasını başarı ile tamamladım :) Ama bundan sonraki aşamalar başarısız olacak çünkü okul fena bindi üstüme. Projeler, ödevler derken kendi işime vakit kalmıyacak gibi. E tabi biraz da benim suçum var bunda çünkü boş zaman nasıl üretilir bilmiyorum. Boş zamanlarımı hakkaten boş geçiriyorum bunun için aciil bir çözüm bulmam lazım.

İstanbul'u özlediğimi bildirmek isterim. Dün rüyamda "İstanbula gidecem" diye sayıklıyormuşum, babannem söyledi. 18 Nisan'da bir İstanbul yolculuğu yapmayı düşünüyorum. Düşün taşın ile kitap okuyup, fikirsizler ile de tabu oynuyacam :) Bir de imkanım olsursa boğaz turu yapmak isterim. Nisan ayında boğaz bir başka güzel oluyor.

Bu aralar çok fazla hayallere dalmaya da başladım. Öyle ki otobüste yolculuk ederken, rüyalarımda hayallerimin gerçekleştiğini görüyorum :) Çok fazla takıldım heralde ki artık bilinç altıma yerleşti bunlar. En iyisi hayatı oluruna bırakmak. 

Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.