5 Mart 2010 Cuma

İçimden geldi

Din nedir? Korkulacak bir şey midir? Kötü bir şey midir? Zararlı mıdır? Dindar olunca ne olur? Neden insanlar kaçar ki dinden ve dindardan? Neden hep sonraya ertelerler dini görevlerini? Neden işte bu adam dinci derler? Neden dindar olduğu için arkadaşları arasında farklı görülür insan? Neden namaz kılmaya gittim diyince birden yüzler değişir?....

Şöyle etrafıma bakıyorum da çok az insan Allah’ı düşünüyor. Çok az insan, dünyaya neden geldiğini biliyor. Biliyorum diyen insanlar bile bilmiyorlar. Hatta namaz kılan insanlar bile bilmiyor. Buna ben de dahilim. Hakiki manada, hiçbir şeyi bilmiyoru(z)(m). Bildiğimiz her şey sadece yüzeysel şeyler ve bunlar sadece bilmekte kalıyor. Bildiğini hayata yansıtmadıktan sonra bilmenin ne anlamı kalıyor ki? Bilgi hamallığından başka bir şey değil. Allah var mı? Var tabii diyoruz. Ama yokmuş gibi yaşıyoruz. En çok kimi seviyorsun? Önce Allah sonra sen diyoruz ama Allah’tan önce kim bilir neleri seviyoruz… Namaz Allah’ın emri mi? Evet diyoruz ama cumalara bile gitmiyoruz. Namaz kılanlarımız da neden namaz kıldığını bilmiyor. O namazlarımız sadece fiziksel hareketlermiş gibi kılınıyor. Yani kısacası dinimizi gerçekten bilmiyoruz. Bildiğimizi zannettiklerimiz de gerçek manasıyla bilmiyor. Bilmediğimi şeyden de kaçıyoruz doğal olarak.

Ah bir bilsek, Allah bizi ne kadar çok seviyor. Bizi bizden çok seviyor. Ama biz onu bilmiyoruz, öğrenmiyoruz.. Kaçıyoruz ondan ve söylediklerinden. Namaza emir diyoruz; insanoğlu emirlere karşı gelmeyi pek sever. Aslında namaz o anlamda bir emir değildir. Namaz insana bir hediyedir. Derinlemesine düşününce, namazın aslında emredilmesine gerek olmayan, insan için aslında bir ihtiyaç olan ibadet olduğunu görüyoruz. Namaz kılmaya, dua etmeye ihtiyacımız var. Çünkü bizim içimizde bir yerlerde bir boşluk var ve bu boşluk yalnızca, namaz ve dua ile doluyor. Allah’a dua etmeye ihtiyacımız var. Mutlak aciz olan biz insanların, kudreti sonsuz olan Allah’a ihtiyacı var. Ona içini dökmeye, onunla dertleşmeye, annemizin kucağına başımızı koyar gibi; onun huzuruna çıkmaya ihtiyacımız var. Bizim onun şefkatine ihtiyacımız var. Annemize şefkati veren, ve annemizin şefkatinden sonsuz kez büyük şefkati olan Allah’ın şefkatine ihtiyacımız var.

Allah’ım eğer senin varlığını bilmeseydim, sıkıldığım, daraldığım, bunaldığım zamanlarda senin huzuruna gelip, sana içimi dökmeseydim, senin beni benden çok sevdiğini bilmeseydim, ben bu kadar sıkıntının içinde boğulurdum da bir daha çıkamazdım. 

Rüzgâr nasıl sürükler sararan yaprakları,
Hafiften yağdı yağmur, ıslattı sokakları.

Güneşle aramıza girmiş kapkara bulut,
Aydınlatmıyor artık güneş ışığı sönük.

Umutlandım, geceden sordum parlayan ayı,
Yıldızlar bile küskün görünmüyor alayı.

Avuçlarım açıldı yükseldi göklere dek,
Kalbime bir ses geldi, “sevgili kulum sabret”

Isındı damarlarım, yumuşayıverdi kalbim,
Aydınlattı her yeri Allah’a olan sevgim.

1 yorum:

  1. ismi lazım değil :)5 Mart 2010 19:01

    imanı olmayan, islami değerleri önemsemeyen kişilerin, halet-i ruhiyelerini tahmin bile edemiyorum!

    YanıtlaSil