2 Mart 2010 Salı

Mescit dostları

Üniversite hayatı, insanın nefsi ile en çok çatıştığı dönem olsa gerek. Gençliğin en yoğun olduğu, dolayısıyla da nefsin elinde bir çok silahın olduğu bir dönem. Sabah derse girersiniz, sonra öğlen olur 1 saat aranız vardır. Bu 1 saatte yemek yemeniz ve dinlenmeniz gerekir. Bunun yanında öğlen namazını kılmanız gerekmektedir. İşte burada çok zorlanır insan. Hele bir de namaza tek başına gidecekseniz, diğer arkadaşlarınızdan ayrılıp, mescidin yolunu tutmak zor gelir insana. Şimdi onlar gidecekler, bir yerde yemek yiyecekler, gülecekler eğlenecekler... Sen ise onlardan ayrı olarak, okulun en uç köşesine gidip, bodrum katına inip namaz kılacaksın. Sen bunları yaparken, onlar hiç demeyecekler, "Yusuf nerde kaldı" ya da "Yusufu bekleyelim öyle yemeğe gidelim". Akıllarına bile gelmezsin o sırada.

Bir şekilde nefsinizi yenip mescidin yolunu tutarsınız. Kapıdan ilk girişte tanıdık simalar görürsünüz biraz. Bol bol zenci insan görürsünüz mescidde :)  Abdest alırken eski bir arkadaşınızı görürsünüz. Hazırlık sınıfındayken tanışmışsınızdır, arada sırada böyle mescidde görüşürsünüz. Mescit dostları diyorum ben onlara. Onlar çok farklı dostlardır. Sizi siz olduğunuz için seven, size "kardeş" diyen insanlardır. Namaza beraber dururken, Hakk katında birbirinize eşit olursunuz. Artık aranızda fark yoktur. Ne karizma, ne not ortalaması, ne sempatik olma... gibi hiçbir fark orada geçerli değildir. Namaz bittikten sonra eğer bir aceleniz yok ise iki kelam edersiniz. Nasıl gidiyor dersler felan dersiniz. Kimse hakkında gıybet etmezsiniz, kimseyi çekiştirmezsiniz, hocalarınıza sövmezsiniz. Saf bir sohbettir orada geçen 5 dakikalık sohbet. Birbirinize güler yüzle bakıp, dinlerken başınızı eğersiniz. Karşılıklı saygı öyle büyüktür ki, kendinizi bir an âlimler meclisinde zannedersiniz.

Bazen öyle bir zaman olur ki, yukardaki arkadaşlarınız canınızı çok sıkar, hemen aşağıya mescide gidersiniz. Onları yukarda kendi hallerine bırakıp, Rabbinize yönelmeye gidersiniz. Çünkü sizi ancak o anlamaktadır. İnsanları sizi anlamadığı, kimsenin size değer vermediği zamanlarda, size o değer verir. "Yine işin düştü de geldin demi" demez size. Geldin ya gerisini boşver der adeta. Namazdan sonra bir de mescit dostlarınızı gördünüz mü, onlarla biraz sohbet ettiniz mi; artık içiniz ferahlamıştır. Siz artık kendinize değil, yukarıdaki arkadaşlarınıza üzülürsünüz. Keşke onlar da benin tattııklarımı, hissettiklerimi yaşayabilseler dersiniz. Keşke onlar da şimdi burda olsaydı dersiniz. Keşke onlar da mescit dostlarım gibi olsalar..

1 yorum:

  1. Kim bilir...Belki sizin vesilenizle onlarda birgün sizinle mescidin yolunu tutanlardan olurlar..Dua bizden hidayet Allah'dan..

    YanıtlaSil